14 Nisan 2013 Pazar

Her kar tanesine bir umut : 4 Nisan


Zamanın girdabında dibe doğru çekilen hayatın son bu son darbesiydi yüreklerde.Hayatın mahvoluşunun bir ortak noktasında başlayan ve yeniden çiçek açmaya yüz tutan bahçelerde son kış zamanında üşüyordu onbinler. Yürekler kabarık gözlerde damla sadasının en gür duyulduğu zamanın dahi ayrılıkların hicran çığlıkları arasında nöbet başındaydı onbinler.

Dua dua Tanrı'ya sunulan dileklerin birliğinde buluşuyordu yürekler.Evet o yürekler ki zulmün en kesif ve karanlık dehlizlerinde,tabutluklarında buluşmuştu. Hani yüreklerin birliğinin ne olduğu sorulduğu zaman onlara tek cevapları vardı,kan çökmüş gözlerinden son damla yaşın toprağa düşmesinede aldırmadan bir sabır çekip bir kişinin çilesine ortak olmaktır her gecenin sabahına varan dualarla.. İşte birlik denilince hepsi sökülmüş tırnaklarına ve vücutlarındaki işkence izlerinde görüyorlardı şuuru bu şekilde biliyorlardı töre denilen milli idrakin son kalesi olan kendilerin vazgeçerek biz davasındaki makamlarını... Onlar... İsimsiz kahraman gaziler.. Hedefe koşar adım yürüyenler ki onlar bir inanmışlık ve adanmışlık kavgasında kendilerini ve hatta birçoğumuzun baş tacı yaptığı türlü menfaatperestlik devrinde şu kahroloası nefsi toprağıa gömerek yükselmişlerdi,davasındaki tüm engellemelere karşı arşa gözünü diken ve dava adamlığının kutup yıldızı hüviyetine sahip liderlelerinin ve belki kağanlarının ardı sıra...

Fukaralığın arka cepte taşınan cüzdanlarda,servetin ise yüreklerde olduğu devrin tüm güzelliğini yaşıyorlardı onlar..
Ve çile denildiğinde etrafındaki kalabalıklar ortasında herkes bir adım geri giderken,onlar iki adım önde vakarlı duruşun tüm temsiliyetini İsmailce yerine getiriyorlardıı. Onlar bir idi,diri idi ve bu duruşları Çin'e ölüme koşanlarla Çanakkalede son güç ile düşmana sıkılan bir mermi gibi vucutlarını siper eden kahramanların duruşu ile aynıydı. Onlar bir idi tarihin tüm kahramanları ile ve onlara bu sevdayı yüreklerine nakş eden o yiğidi uçmağa uğurlamanın o kahredici acısına inat halen daha dik duruyorlardı... Yürüyordu onbinler,yürüyecekti sonrasında yine aynı yoldan on milyonlar.. Antları böyleydi,kavilleri böyleydi.. Bütün umutları,tek sevdaları milletlerine idi sadece sevmişlerdi milleti ve ona nizam veren o asırlarca bağımsız kalan Türk teşkilatların zirvesindeki Türk Devletini.. Ve aslında her aşk gibi kimi zaman devrin Nemrutlarının ateşlerinde kimi zaman ise testereler ile biçilmişlerdi,sokak ortasında soğuk kaldırımlara sarılmışlardı yiğitliğin son kalesi şehadete kavuşmuşlardı.. Onlar...

Ne kadar güzel diyordu şanlı peygamber sanki ahir zamanın o karanlık devirlerini anlatıyordu,
''Birlikte rahmet,ayrılıkta'' azap vardır o gül-i rahmet kokan sözlerinde binbir hikmet parıldıyordu. Evet birliğin rahmetinde binbir zahmete göğüs gerenler şimdi Başbuğlarına son görevlerini yerine getiriyorlardı. Son görev ...
3 Mayıs'ta başlamış görünürdü herkes için bu çile aslında öyle değildi. Canlarından çok sevdikleri işte esaretin bağrında Türk'ün esir kaldığı Türk diyarında hissetmişti taa iliklerinde esareti ve bağımsızlığin yok oluşunun milletin yok oluşu demek olduğunu.. İngiliz zulmüne karşı Türk'çe duruşu ile Kürşad'ın Çine akının temellendirmişti Ülkücülüğü ve Milliyetçi Türkiye davasının ardından gelecek olan Turan kavgasını. Bilgeliğinin tek bir kaynağı vardı: Orhun Kitabeleri !
Ne diyordu orada ? ''Titre ve kendine dön'' nidasını asırlar öncesinde yaşamışcasına atılmıştı kavgaya,Kıbrıs diyarında.
Ve çilesine karşı boynunu bükmüş,sabır demişti bir başka İngiliz Amerikanın Milliyetçi Türkiye kavgasında yolları tuttuğu bir devirde o yine Kürşad misali ihtilalin kahramanı olmuştu. Ve bu son çilesinde gurbet görünmüştü ona anavatanına yine hasret kalacaktı bir ara durak,Hindistan !

Ardı sıra memleket bekası için çileler yağmur gibi yağmaya başlamıştı. Ve Türk gençliğini yanına alması ilk 7-8 kişi ile başlamıştı. Ama onda Kürşad ruhu vardı çeri bulması zor olmamıştı yüreğinden yüreklere volkan misali yangın sıçrıyordu.
Memleketin emperyalizmin cehenneminde yanıyordu dört bucağı,gelmeliydi gelecekti Türk'ün çağı mücadelesi,kavgası,çilesi hep bunun içindi. Türlü çileler türlü işkenceler ardında bir çınar misali onada Hakk vaki olduğunda tarihler 4 Nisan 1997 gününü ''kara gün'' olarak yazmıştı çileye sevdalı bir yürekler.
Ölüm onada yakışmamıştı fakat bilirdik ki o bizleri anlatacaktı şehitlerin huzurunda övgü ile ve diz vuracaktı Tanrı Dağında Kürşad Ata'nın huzurunda..
Ve işte karlar altında nisan vaktinde yağan karlar altında son görev SON BAŞBUĞA karşı olabildiğince huşu içinde veriliyordu. Sanki milyonlarca yürek gibi üşüyordu Ankara üşüyordu .. Başka bir açıklaması yoktu bize göre nisanda kar yağmasının bir devrin kapanmasının ardında yeni fetihlerin müjdesini taşıyordu her kar tanesinde bir melek ırkının emrinde MiLLİ HAREKETÇİ TÜRK YİĞİTLERE !

Başbuğum ruhun şad,mekanın uçmağ olsun !

0 yorum:

Yorum Gönder

Acun'da huzur için ne gereklidir ?