This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

30 Ağustos 2013 Cuma

Enver Paşa ve Sık Sık Tekrarladığı Sözü

Enver Paşa ve Sık Sık Tekrarladığı Sözü

Tarihçi, tarih meraklısı yahut bu ikisinden değil sadece meraklısınızdır. Merak araştırmaya götürür; belki bir hayat, belki bir buluş ilginizi çekebilir, detaylı incelemenize, hayranlığınızın artmasına sebep olabilir. İncelerken küçük ip uçları bulursunuz ki aslında bu bütün meseleyi açıklığa kavuşturur. Enver Paşa'nın hayat serüvenini ise bir Tevfik Fikret sözünde bulabilirsiniz. Enver Paşa sık sık Tevfik Fikret'in şu mısrasını tekrar ederdi:
'' Hak bildiğin bir yola yalnız gideceksin''[1]

Enver Paşa hak bellediği yolda yalnız gidebilen bir adamdı, beraber yürüdüğü iki adam daha vardı
Talat ve Cemal Paşalar, bu iki adamın da bıyıkları göğe doğruydu, son devrin en ilginç karakterleri idiler, yılmak nedir bilmiyorlardı ve korkusuzdular.Nitekim bu üç zat aynı tarihte Ekânîmi Salise ( Üç Esas) unvanını almışlardı.[2]

Enver, Cemal ve Talat'ın kaderleri bile aynı oldu. Talat Berlin'de Hardenberg sokağındaki evinin önünde İngilizlerin tetikçiliğini yapan bir Ermeni Teilirian tarafından öldürüldü, tarih sahnesinden çekildi. Cemal Paşa Tiflis'te Yavkadvfoki sokağında kanlar içinde kaldı, katili ise meçhul olarak kaldı. Halil Paşa ( Kut) hatıralarında Cemal Paşa'nın öldürüleceğini Sovyet Merkez Şûrasından birinin kendisine ilettiğini anlatır ve Cemal Paşayı uyarır. Tetikçi yine bir Ermenidir, Cemal Paşa Halil Paşaya şu cevabı verir:
''Amma da yaptın Halilciğim beni niye öldürmeye kalksınlar, sonra benim Suriye'de Ermenilere yaptığım yardım herkesin bildiği şeylerdendir...Neden olsun bu ? [3]

Enver Paşa ise Anadolu'nun kurtuluşunu bekledi, Anadolu toprakları ateş içindeyken dayanamayıp mücadeleye katılmak istedi fakat ikilik çıkacaktı, çünkü orada İttihatçıların Sarı lakabını verdikleri Mustafa Kemal vardı, bekledi, bekledi, bekledi... Anadolu kurtuluşa gidiyordu ama kapılar ona kapanmıştı, artık gözünü Kızıl Ruslardan kurtarmak isteyen Türklerin mücadelesine dikti, onun için çarpışacak ve enerjisini yine Türklük için tüketecekti.

4 Ağustos kurban bayramı'nın ikinci günü Enver Paşa, baskın ve kızıllar geliyor sesini işitti.Ateş sesleri mücadele tüm hızıyla yayıldı, mitralyözlerin içine atıldı, ele geçireceklerdi fakat Enver Paşa'nın vücuduna kurşunlar isabet etti, atının üstünde dimdik bedeni kanlar içinde kaldı. Enver Hürriyet kahramanı Enver, Edirne Fatihi Enver, Osmanlı'nın Enver Paşası tarih sahnesinden çekilmişti.

1922 senesi Ağustos ayının beşinci günü Çeğen köyü en harikulade bir hadiseye sahne olmuştu. Cenaze namazına müteakip başlar üzerine kaldırılan Enver Paşa'nın kanlı tabutu, yavaş yavaş Çeğen tepesine çıkarılıyor, otuz bin kişinin hıçkıra hıçkıra tekbir sedaları, Türkistan'ın ıssız dağlarında akisler yaparak dalga dalga ufuklara yayılıyordu.[4] Enver Paşa'nın kabri şimdi ise Çeğen'den alınmış Şişli'de Abide-i Hürriyette Talât ve diğer silah arkadaşlarının yanındadır.

Enver Paşayı anmak için yazdığımız satırlarda kaderleri bir olan iki dostu Talât ve Cemal Paşaları da anmış olduk, son devre isimlerini yazdırmış bu üç kahramanın ruhları şâd olsun dedikten sonra Taylan Sorgun'un kitabından kısa bir cümle ile yazımı noktalıyorum:

''Vatan topraklarını kendi avuçları içinde yoğurmak istediler...Şimdi o topraklarda açan çiçeklerin, yukarıdaki yıldızların boyunları büküktür...Yıldızlar da o topraklarda açan çiçeklerde böylesine '' Vatan'' diyen nesli özlemektedir...Ve heyhat.''[5]





Cem Evren – 04.08.2013

Dipnotlar:
[1] S. Nafiz Tansu, İki Devrin Perde Arkası T.M. Başkanı H. Ertürk,1. Baskı, Ekim 2011, syf 204
[2] Ziya Şakir, Yakın Tarihin Üç Büyük Adamı Talat Enver Cemal Paşalar, Mayıs 2011, syf.211
[3] Taylan Sorgun, Halil Paşa, 1.Baskı, Haziran 2010, syf. 273
[4] Ziya Şakir A.g.e syf. 207
[5] Taylan Sorgun, İttihat ve Terakki (Devlet Kavgası), 5.Baskı, İstanbul 2007, syf. 288

28 Ağustos 2013 Çarşamba

TÜRKLER & BOZKURTLAR








Bozkurt'un özelliklerini temel olarak şu şekilde sıralamak mümkündür:

1 - Bozkurtlar atasına bağlıdır; Bozkurt sürüsünden ayrılan bir erkek bozkurt karşılaştığı bir kara kurt sürüsüne girer.

Girdiği sürünün liderliğini alır;

2 - Bozkurt özgürlüğüne düşkündür. Dünyada evcilleştirilememiş tek hayvan olma unvanı Orta Asya bozkurtlarındadır.

Hayvan yakalandığında tüm hayvanların aksine gırtlak kısmında bulunan öd denen keseyi parçalar ve intihar eder.

Bozkurt esareti kabul etmeyen bir varlıktır.

Bozkurt'un boynuna tasma takıp bir kafese koyamazsınız. Bozkurt ölümü kabul eder kendisini parçalar ve intihar eder.

3 - Bir bozkurt sadece yiyeceği kadarını avlar ve yavrusu olan bir hayvana saldırmaz, avlamaz.

Bozkurt leş eti yemez.

Kendi avını kendisi avlar.

Başka hayvanların avladığı leşi yemez.

4 - Bozkurtlar eşlerini kıskanırlar.

Bozkurt dişisi asla bir kara kurtla çiftleşmez.

Bozkurt yaşamından tek eş seçer.

Eşi ölmeden başka eş aramaz.

5 - Bozkurt sürüsü sağdan ve soldan giden öncüler, akabinde de göbekten gelen ana kuvvetle saldırırlar düşmanına.

Bozkurt cesaretli ve ölümüne mücadele eden bir yapıya sahiptir esareti kabul etmez.

6 - Bozkurtların bir lideri vardır ve sürü o liderin emrinden çıkmaz.

Bozkurt liderine bağlıdır, dinlenme anında da lideri etrafında koruma tedbirleri alır.

Bozkurtlar avlamaları, toplu yaşama kurallarına uyma vb. açılardan bir sistem içerisindedirler, yani asildirler.

7 - Bozkurtlar teşkilat halinde bir yaşam sürerler.

Bozkurt ekip çalışması yapar ve Hürriyetine son derece düşkündür.

8 - Karda yürüyen 40 bireylik bir Bozkurt grubunu takip etseniz ancak, beş, altı ayak izi görebilirsiniz, o kadar dikkatli ve organizedirler, çünkü grup önde giden lider bozkurt'un ayak izlerine basarak ilerler.

Bozkurtlar asla organizesiz ve plansız hareket etmez, avlanmazlar.

9 - Bozkurtlarda bir yavrunun hem annesi, hem de babası ölse dahi yavru hayatta kalır.

Bozkurtlarda grup hiyerarşisi buna müsaade etmez.

Diğer grup üyeleri yavruyu evlat edinir ve kendi yavruları gibi büyütürler.

10 -Bizim sembolümüz, Gök yeleli bozkurttur; yani "GÖKBÖRÜ" .

Bu kurt türü sadece Orta Asya dolaylarında yaşamaktadır.

Türk milleti Bozkurt'u bu taşıdığı özelliklerden dolayı kendine sembol edinmiştir.

11- Türk milleti asırlarca bozkurt'laşan şahsiyetler yetiştirmiştir.

Bozkurt bu nedenle tarihimiz içinde bayrak olarak da kullanılmıştır.



























17 Ağustos 2013 Cumartesi

Şairler Yakışıklıdır | Kürşat

Yalnızlığın kuvvetli bir kasırgaya benzetmek sanırım muhteşem bir hayal gücünün hülyalarındaki dehşet verici bir fikirdir. Fikri kaleme dökerek çaresizliğini kağıtla paylaşan,kalemi ile dertleşen şairler yakışıklıdır aslında fakat içtiği sigaranın mavi dumanlarındaki gri düşleri arasında kalmışlığın ve anatomik pragmatizmin darbeleri ile kendisini yalnızlığın kıyılarında bulmuştur o kadar . Ve şairlerin aslında muhabbeti sevdiği kadar hatipler sevmez topluma,millete ve yahut işçi yığınlarına konuşma yapmasını... Arada bir fark vardır lakin işte bu aradaki hal kimsenin dikkatini çekmez. Şair oturunca masasının başına bir nefes çektiğinde ruhunun en diplerinde tılsımlanmış başındaki yedi başlı ejderin koruduğu ilham hazinelerini gözlerin göreceği yerlere taşımanın kavgasını verir. Her başını kestiğinde ejderin patlayan aort damarlarından çıkan kan deryası ile boğulmaktan kendisini kurtarmaya çalışır ve bu can hıraş halde aşk duygusunu hiç bir zaman aklından çıkartmaz ve yüreğindeki binbir diş ısırığının madalyalaşmış ve parlayan hali ile heceler kelimeye,kelimeler ise satırlara izdüşümü bırakır. Ve bu durum belki dakikalarca yahut senelerce sürecektir şair için ve bizler tüm bu kavgasını görmeden şairleri suskun şairleri asosyal şairleri mecnun biliriz .. Şair,ilham hazinesinden bir yakut yahut zümrüt hükmünde olan bir dörtlüğü çekip alabilmek adına verdiği kavgasını bilmeden onu yerer onu kötüleriz. Ejderle dövüşmek ... Ne çetin ne büyük ne zordur şiir yazmak..

Şairlik,karanlığa ışık olmak demek falan değildir ayrıca .. Şairlik,güneşten bir parça atomu alıp parçalarken parçalanmanın verdiği füzyon ışığını karanlığa serpmenin adıdır .. İşte bir an verdiği ışığa rağmen baki bir karanlığa kendisini atar,bizde saygı duyarız !



MUHALİF YAZILAR


15 Ağustos 2013 Perşembe

DEMOGRAFİK SOYKIRIM VE KÜRT GÖÇ SİSTEMAĞİ SORUNU

Nüfusun etkisi ve asimilasyon gücü
Günümüzde ve daha öncesinde devletlerin özellikle ‘’üniter-milli’’ devletlerin varlığına dayanak sağladığı temel yapıyı oluşturan millet vardır.Bu milletin tarihi,kültürel vs. millet olma özelliklerini koruma altında tutulurdu.Devlet bekası için devlet toprağı genişlese dahi asimilasyona karşı tedbiler alınırdı.Hatta Devlet-i Aliye Osmaniye bu konuda ‘’feth edilen’’ coğrafyalara konar-göçer Yörükleri iskan ve iakmetini gerçekleştirmek,o bölgenin nüfus olarak Türk özelliği taşımasına önem vermiş,nüfusun Türk’ten yana olmasını sağlamıştır.Bu konuda en güzel örnekler balkanlardaki yüzlerce Osmanlı eseri ve yine o bölge dilleri içerisindeki Türkçe kelimelerin yoğunluğu bizebunun ne kadar başarılı olduğunu bugün dahi göstermektedir.Bir zamanlar Sovyetler Birliği üzerine tezler,araştırmalar yapıldığı dönemde en güçlü vurgulanana araştırma neticesi 2040 yılında Sovyetler Birliği içindeki rus nüfusun,Türk nüfusa oranla gerileyeceği hatta Türklerin üstün olacağı bir demografık öngörü mevcuttu.Fakat nüfus olarak artışı beklemeden Türkler bir bir 1991 yılında bağımsızlıklarına kavuşmuşlar ve bu gören Ruslar ise bu konuda ters nüfus dengeleme metotlarını kullanarak Türklere karşı türlü soykırıma girişmişler ve Türkleri kısmende olsa durdurmuşlardır.Evet Osmanlı Devletinin Türk nüfusun bölgesel yer değişimini sağlama çalışması nasıl ki Türkler devlet mülkünün dört yanına dağılmış ise bir o kadarda o bölgelerin bizatihi Türkleşmesinin en büyük ve güçlü bir föktörü haline gelmiştir.
Demografi üzerine çalışan bilim insanları bu konuda ‘’Milletlerin Millet Olabilmesi’’ temel taşını oluşturan insan(birey)-toplum bağımlılığı çalışmasına imza atmışlardır.Osmanlı Devletinin yaptığı Türksüz bölgeye göç bölgenin demografik güç unsurunu eline alarak Cihan Hakimiyeti projesini 2.Cihan Harbinde Hitler Almanyası merkez Almanyadan ‘’aryen-cermen ırk’’ mensubu olmayanların Alman ırkına oranını düşürerek bölgede Alman populasyon oranını güçlendirme arzusunun temelinde ‘’insan gücünün etnik temelde erk hissi’’ esası vardır.Bu aşamada aşağı ırk olarak görülen Yahudi,Çingene katliamı bu sebeple başlamış ve bu arada ters mantık uygulamayı başaran Yahudiler bu durumu keni menfaatlerine kullanmış ve millet olma hissinde uzak Yahudileri tek bölgeye toplayarak ‘’vatan birliği’’ kavramı için mücadeleye başlamışlardır. Neredeyse tüm Yahudi nüfusu tek bölgeye taşınması ise büyük oranda başarılı olmuştur.Çünkü dağınık Yahudi milleti bırakınız millet olup devlet kurabilme hedefini bunun tam tersi diğer milletler arasında asimilasyona maruz kalmıştır. Bunun farkına varan Teodor Herz ise milli nufusun bir bölgede toplanarak ‘’devlet’’ oalbilme şuuruna geçişini mükemmel bir demografik çalışma ile başarmış bir zamanlar Türk toprağı olan Filistin ve çevresini Yahudileştirerek orada bir devlet kurmayı başarmıştır. Sadece nüfusun bölgesel göçünü sağlayarak yapılmıştır bu devletleşme projesi.
2.Cihan Harbinden sonra topyekün Avrupa’da genç nüfus neredeyse yok olmuş ve koskoca kıta olanca variyetine rağmen neredeyse gayr-i fiili nüfus soykırıma maruz kalmıştır.Tüm fabrikalarının ürünlerinin tüm dünyaya satılması ve kapitalist cephedeki mücadelesi bir yana bunun devamını sağlayacak genç nüfus eksikliği koskoca Avrupa kıtasındaki devletleri ve milletleri yok olmanın eşiğine getirmiştir. Ve başta Alman bilim adamları bunun çözümünü çevre ülkelerden genç, dinamik ‘’nüfus göçü(işçi) ) ile engelleme gayretine girişmişlerdir.Ve başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi Türk nüfusu ülkelerine kabul etme zorunluluğunu kabul etmiştir. Giden onbinlerce Türk o coğrafyada ilk başta eşlerini götürmüşler ve devamında bölgede yaşanan ‘’doğum’’ izninin çıkması ile yüzlerce Türk ailesi o coğrafyada meydana gelmiştir. Bu ailelerin ilk nesil olması ile o coğrafyada dışlanması gündeme gelmiştir başta Alman Devleti Türklere birçok vatandaşlık hakkını vermek istememiş fakat geçen on yıllarda Türk nüfusun güçlenerek hatta bölgedeki seçimlerde ‘’kuvvetli bir denge’’ unsuru olması ile seçimlerde Türklerin gücü gündeme gelmiştir. Evet nüfus gücü etkisi Avrupayıda vurmuş Türk kültürünün oralara taşınması ile Türk Lobiciliği günümüzde çok daha etkili ve vurucu hale gelebilmiştir.
Fakat tüm bunlara karşın birde asimilasyon sorunu ile karşı karşıya kalmıştır avrupayada giden ‘’göçmen unsur’’. Bu ise 2. ve 3. nesil ile son aşamaya gelmiş birçok kültürel ve sosyolojik olguda Türklük yerini ilkin Avrupalı sonrasında ise Alman,Fransız,İtalyan kültürleri içerisinde yokluk limanında asimilasyon gemisinde mahsur kalmıştır.
Savaşlar,isyanlar,göçler değişen nüfus dengeleri ve bölücü etnik kürt nüfus artışı…
Yıl 1915
Birinci Cihan Harbi sırasında 7 cephede savaşan Osmanlı ordusu yıllarca millet-i sadıka olarak değerlendirdiği Ermenilerin ihanetine uğradığında onları yine bir Osmanlı toprağı olan Hicaz bölgesine gönderdiği meşhur tehcir döneminde birçok kaçak,hain ve emperyalist ‘’köpeği’’ ermeninin doğu ve g.doğu bölgesinde Türkmen ve Kürt köylerine sığınarak tehcirden kaçması neticesi ermeni nüfusunun ‘’sözde’’ asimilasyonu vuku bulmuştur. Aslında tam tersine bu bölgelerin zamanla Ermenileşerek bölgenin Türk demografik yapısı değişmeye başlamıştır. Ki bölgede daha sonra yaşanan etnik ve bölücü terörizmin kaynağında bu demografik değişim çok güçlü olarak kendini göstermiştir.
Bölgede yaşanan demografik değişimin faydasını ilk önce ermenilerek fark etmiş sonrasında ise Kürtler fark etmiş ve bunun daha güçlü olarak devamının sağlanması için türlü desise ve yer yer katliamlara başvurmuşlardır. Bunun için cihan harbi esnasında gerçekleşen Türk köylerinin basılarak lokal katliamların varlığı ve devamında bu bölgelere işgalci güçlerin koruması altında ermeni ve Kürtlerin yerleştirilmesi bölgede Türk için bir yok oluşa giden süreci beraberinde getirmiştir.
1.cihan harbi esnasındaki Türk’e karşı başlatılan bu ‘’demografik soykırım’’ maalesef birçok Türk bürokrat ve bilim insanının gözünden kaçmıştır. Aksi halde bu bir ihanettir bu bir cinayettir ne olursa olsun iğrenç bir niyettir.
Günler geçmekte genç Türk Devleti ‘’Üniter-Milli’’ kurucu unsuruna tam itaat ile özellikle Cumhuriyet yıllarının ilk dönemlerinde birçok Türkçü yani Türk ırkının hassalarını koruyan ortaya çıkaran çalışmalar yapmakta yıl 1938 sonrası bu anlayış sistematik olarak yok edilmiş bu anlayış ise ırkçılık ile aforoz edilmeye çalışılmıştır.
Türk’e karşı başlatılan bu demografik katliam/soykırım ise asl olarak son ve en etkili halini Körfez savaşlarındaki kürt göçleri ile kendini tamamlamıştır.
Körfez savaşı sırasında ve sonrasında kesin olmayan rakamlara göre 500.000 kürt,arap Turgut Özal’ın ‘’barışcı ve arabulucu Türk siyaseti’’ neticesinde ülke topraklarında iskan ve ikameti gerçekleştirilmiştir. Evet bu dönemde halihazırda bölücü,kürt etnik ayrılıkçi terörü ise ‘’demografik güç’’ kaynağını bizzat Türk Devleti eliyle sağlamış olduğu gibi Körfez Savaşından sonra emperyalist uşak Barzani ve Talabani kürt aşiretlerine bir büyük ganimet bırakmıştır. Nedir bu ganimet ? Çekiç gücün neredeyse tüm silahları bölgede haraç-mezat bir şekilde başta etnik ayrılıkçı kürt terörünün eline geçmesine vesile olmuştur.
1915 ve 1986 dönemlerinde gerçekleşen bu ‘’demografik etnik güç unsuru’’ Türk için geri dönülmesi imkansız sorunların ortasında kalmasına yol açmıştır.
Bölgede daha sonra gerçekleşen ‘’terörizm’’ olayları neticesinde köy,mezra boşaltmaları gündeme gelmiş ve bu bölgede yaşayan ve vatansever-hain ayrımı dahi yapılmayan kürt nüfusunun özellikle sanayi ve ticaret bölgeleri olan İzmir,İstanbul,Bursa,Mersin gibi kozmopolit şehirlere göçü bizzat Türk Devleti teşvikiyle gerçekleşti.
Bu bölgelere yerleşen ‘’kürt nüfusu’’ bölgenin ekonomik temel yapılarını çok büyük oranda sallamış başta ucuz iş gücü olmak üzere irden emlak,arazi ve inşaat sektöründe büyük değişimlere yol açmıştır. Nerede ise memura dahi ev kiralamayan gayri menkul sahipleri kaçakçılık,silah ticareti gibi birçok illegal ve vergisiz ticaretten ‘’köşeyi dönmüş’’ kürt burjuvasını oluşturmuşlardır. Sonraları bu kürt burjuvaları ‘’ucuz işgücü ve nüfus kalabalıklığı’’ gücünü fark ederek bu bölgelere daha çok kürt nüfusun göçünü sağlamışlardır.
Ve bu son artış ise haddinden fazla gerçekleştiği için ekonomik,sağlık ve güvenlik alanlarında malesefe zafiyete yol almıştır. Güvenlik sorunlarının başında gelen küçük çaplı kürt çeteleri hasıl olmuş ve devamında büyük çapta kürt mafyaları büyük illeri tekellerine almaya başlayarak bu bölgeler Kürtçü etnik bölücü ‘’terör örgütlerinin’’ yapılanmasının önünü açarak kapkaç,gasp,hırsızlık gibi ‘’adi suçların’’ organize hale getirilmesi ile Türk nüfusun aleyhine bir zemini hazır hale getirmiştir.
Kürt nüfusunun göç mantığıyla geldiği bölgenin yarı göçebe kültürünüde beraberinde getirmesi başta çarpık kentleşme ve varoş kültürünün son hızla artışını sağlamış gökdelenlerin arasında tek katlı gecekonduları mantar gibi inşaatını sağlamıştır. Bu göçün getirdiği sorunların başında ise ekonomik ayrışma ile birlikte ‘’işçi’’ sınıfının sömürüldüğü komünist değirmenlere su taşımış bu bölgelerde birçok terörist,Marksist yapıların doğuşunu ve Türklüğün yozlaştırılmasının yani emperyalist kültür savaşını başlatmıştır.
Reformlar,Modernlik ve Doğum Kontrol İhaneti
Koç Holdingin başlattığı ve çağdaşlık,modernlik demek olan ‘’tek çoçuklu aile’’ kültürünü yaygınlaştırma amaçlı başlatılan gerek medya gerekse hükümetler eliyle gerçekleşen ‘’aile planlaması’’ uygulamaları son hızla ülkenin sanayi ve ticari bölgelerinde kendine yer bulmuştur. Bu uygulama etnik(ırki) olarak bilhassa Türk ailelerin çoğunlukta olduğu mahallelerde çalışma yapmış,Türklüğün devamını sağlayacak olan ‘’aile’’ temel yapısına dinamitler konulmuş ve patlatılmıştır. Tüm bunlara paralel olarak 1990’lı yıllarda Marksist bir çizgide başlayan feminist hareketler ‘’Türk Kadınına’’ aileye soğuk bakan ve hatta evlilik kurumunu dahi yok ederek bunun adına modernlik adı verilen ‘’birlikte’’ yaşama kültürü kısmen hakim kılınmıştır. Tüm bu ihanet çalışmaları olurken ise binlerce ailede boşanmalar,kadına şiddet uygulamaları nedense çok hızlı bir şekilde artış göstermiş Türk aile yapısı neredeyse yokluğun eşiğinde bir ‘’bilimsel soykırım’’ile baş başa bırakılmıştır.
Türk çoğunluktaki mahallelere bu şekilde on yıllarca süren bu uygulamalar ile azınlık bir halde Kürtlerin içerisinde ‘’barınma’’ imkanını güç bela bulabilmişlerdir.
Modernlik,feminizm,çağdaşlık Kürtlere uğramamış gecekondu mahallelerinde 2-3 eşli 15-20 çocuklu ‘’aile’’ hayatlarına devam etmişler ve şimdi günümüzde türlü teşvikler ile bu durumun güçlenmesi sağlanmıştır.
Çarpıcı bir örnek…
1998 yılında Mardin-Nusaybin ilçesine bağlı bir köye ‘’çoçuk felci’’ aşısı için giden sağlık ekipleri köy halkının ‘’gidin buradan siz soyumuzu kurutmaya geldiniz’’ bağırışları arasında taşlı sopalı köyden kovması ile neticelenmiştir..
TÜRKOĞLU, TÜRK KIZI
TÜRKLÜĞÜNÜ KORU ..!!

Mülkiyet ve Beşeriyet

Mülkiyet fikri beşeriyetin en önemli fıtri hasletidir.Bir konuda sahibiyet ve nihai manada bir eşitlik perspektifinde bir adalet hakkı bir zihni süreç olmakla birlikte mücadele işidir.Mülkiyet,bireyin saadetinin ve geleceğinin teminatı noktasında gerek dünyevi gerekse ahiretin şemaili bakımından önemli bir unsurdur.Mülk sahibi olmak ise sebepler dairesinde mülkiyetin öz varlığının hususiyetlerinin tümü ile sahibiyeti manasına gelmemektedir.Mülkiyet kavramının fani ile baki arasındaki düzlemde bir orada bir burada med-cezir yaşamasının ise insani bir hususiyet taşıdığını ışıklar saçan bir hürriyet güneşinin nüvelerinin zerresidir. Evet düşünelim ki dönümlerce meyve bahçesi olan bir en insani ömürde meyve bahçesinin mülkiyet hükmü şahsen azami 90 sene miras olarak ise yine bir 90 senelik hükmündedir.Peki bu işin Hakk nizamındaki hak mizanının hükmü nedir ?En basit olarak bir meyve bahçesine dahi hüküm noktasında bir etkisi ancak ve ancak mülkiyetin kendisinden sonra bir başkasına devri ile bu mülkün sadece kullanım hakkının devrini sağlayabilen bir insan niçin mal,mülk ve bunlar gibi sadece cismani hırslarını ruhi mekanizmasının çökmesine kurban etmektedir ? Niçin… Mülkiyet bireyin mi toplumun mu yoksa bir başka üçüncü unsurun mu olduğu yüzyıllardır tartışma konusu olmaktadır.Peki sahiden mülk kimindir mülkiyet kimindir ?Bu tartışmaların ne yazık ki fikri mülkiyet sahibi yine bizzat insanoğlunun ta kendisidir evet mülk için insanın fikri mülkiyetine gerçekten malik olabildiğini düşünmek Habil ve Kabil’in kavgasından günümüzdeki tüm kaos,terör ve gündemin mülkiyetini elinde her daim tutan zalim düzenin kanlı tezgahlarını görmemek olur…Evet Mülkiyet kimindir sorusuna Marksist düşünürler bunun cevabını Devlet olarak görmüşlerdir tıpkı Aryenist bir şovenizm olan Naziler gibi fakat Liberalist fikir adamları kimi zaman toplum kimi zaman halk diyerek bu işin aslında hep bir farazi Malik’e ait olduğunu öne sürerek mülkiyetin keyfiyetini sürmekten başka hiçbir şey yapmamış olan geçmişte kini zaman Karun kimi zaman Firavun kini zaman ise Hitler gibi beşeri maskeler kullanan zalim ve gaddar şeytan mülkiyetçileridir. Düşünelim… Düşünelim… Ve düşünürken dahi ne düşünür isek tam manası ile büyük bir şuur ve idrak terazisinde tam bir denge ile şu düşüncemiz gayrısinda tek bir fikrimiz var mıdır ? Eğer öyleyse bizler yani topyekun beseriyet bir zihni mülkiyet esasında dahi tam bir emniyet dahilinde bu işi başaramıyor isek ne demektir ki dünya arazilerinde hak kainat kaynaklarında benim unsuriyeti arıyor ve devamında sırf bunun için niçin mücadele ediyoruz ? Emperyalizm ve kapitalizm mülkiyet hakkının sömürüsü neticesinde bir zulm terazisi kurmuş kimseye ne hak veriyor ne hukuk tanıyor ! Evet insanoğlunun en temel sahiplik temelindeki yaşama hakkının mülkiyetini dahi ucuz menfaati uğruna hiç göz kırpmadan harcıyor… Peki ey Müslüman ! Sen Mülk Allah’ındır, Mülkiyet yine O’nun çünkü o yaratılmış ve yaratılacak olan tüm Halık ve Mahluk olanların Malik’idir.. Niçin unuttun ? Basit fani menfi çıkarlar uğruna kendi can ve ruh mülkiyetin dahi niçin satarsın ? Evet evet zamanımızın tüm kainatın tüm mülkiyetini üzerinde yıldızlı olan tapuları ile bize vermiş olsalar ne çıkar ?Evet evet günümüzün tüm ziynet eşyalarının hükmünün neticesini iki dudağımızın hareketi belirlese ne çıkar ?Biz dünya mülkünün mülkiyet sevdasında kavga verirken peki ahiret mülküne ne ilave ediyoruz ?Fakat asla ve asla şu yanlış ve zihni çarpık bir sufi inanış olan “bir lokma ekmek bir hırka” kavramında karşısında bir mefkure sahibi olan İslam’ın Yüce Peygamberi’nin “hiç ölmeyecek gibi dünyaya yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışın” düsturunu bilmez misin? Ve yine Vatan mülkünün yegane sahibinin bu mülkte Allah rızası için Allah’ın sevdiklerine hizmet ile mamur olacağını…Mülk ne bizim ne sizin ne onların,Mülk Ebedi ve Ezeli Malik-ül Mülk’ün yani Allah’ın !Titre ve kendi İslam mülkünün çatlayan duvarları arasından sızan İslam düşmanı neşriyat ve türlü sevkiyata engel ol ! Ve unutma tüm bunlar Allah’ın zaferler ile müjdeler verdiği mensubu olmakla gurur duyduğumuz Türk Milletine bahşedilen TURAN mülkünün yeniden Milli idrak İslami şuur ile bina edilmesi ile mümkün bir mefkure azminde gerçekleşecektir.Yeniden kainat mülkünün tüm karanlık ve zebil dört köşesinde Türk ve İslam nuru sükut ile haykırışa geçecektir.Sen yeter ki imana inan,nur ile kut dolar yine siman..!!Yegane mülk sahibinin rahmeti ve bereketi üzerinize olsun inşallah.Ayıp ve hatalar bizden,Zafer Allah’tandır küsur etti isek evelallah affola.

MANA,İDRAK VE TÜRKÇÜLÜK

Kendini bilmez üç beş zihniyeti bozuk vatandaş,sözde Türkçülük adına şimdiler ülkücülere laf atma cürreti gösteriyor. Bu cürretin mimarları ''ahlaksız ve ateist'' yaşamları yüzünden ocaklardan atılmış ve kendisine Türk Milliyetçileri arasında yer bulamayınca sözde kendi kağanlığını kuruyor...

Vuruyor ha davula vuruyor evet sesleri çok çıkıyor bunların fakat bunların ağa babalarının nerede ne iş yaptığını sorduğumuzda
ya bira satıyor ya karı satıyor ya dava satıyor olduğunu anlamamız öğrenmemiz zor olmuyor...Bu tipler komünizme düşman olduklarını belirtip zamanın en hızlı komünisleri Tgb'ciler ile fikir birliği yapıyor kürtçülüklerini görmüyor ve yeni nesil moda olan ''Ulusacılcılık'' oyununa dahil oluyor..

Birçoğu henüz reşit olamamış kişilerden kurulu teşkilatlarını öyle bir anlatıyorlar aman Allah'ım sanırsınız Enver Paşa'nın Türkistan Ordu Birliklerinin milisleri bunlar .. Velhasıl Allah'a inanmaktan aciz haşa onun dinine söven bu çakalların ''mefkuresi'' kadar zararlı bildiğimiz komünizme karşıda yine bizler omuz omuza tek saf halinde haykıracağız :
- ALLAH-U EKBER !!..

1980 ve öncesi dönemlerinde kendisini ''şamanist'' olarak adlandıran sözde Türkçü ağabeyleri şimdilerde bunlara TÜRKÇÜLÜK öğretiyor.

Aynı dönemde köşe başlarında sessizce duran bu Beğ kişiler şimdilerde sahneye çıkıyor ve ''İNANÇSIZ'' bir Türkçülük adına İslamın tüm kutsallarına saldıyor peki niçin Türk Türk'ün inancına karışamaz diye çünkü onu ilgilendirmiyormuş.

Oysa bunlar görmez mi acaba Sovyet Rusya devriminde moskoflar ilk önce ''MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİNİN'' dini inancına saldırmıştır .

Onların ateist olması için türlü mezalimi uygulamıştı ee şimdi bunların sanal kağanlıklarında yaptığı sözüm ona milli edebiyat lakırdısı ne olaki ?

Bu er kişiler her sene ATSIZ BEĞ'in mezarına giderde bir fatihayı onun Tanrı Dağından uçmağa varan ruhundan esirger. Çünkü bunlar ATSIZ BEĞ'in yolunda giderler ne yolmuş bu yol çözemedim vallahi ...

Hesaplarında TURAN'dan dem vururlar atarlar tutarlar ve bilgisayarı kapatınca yakarlar sigarayı içerler birayı şarabı yad ederler galizane arnavut,boşnak ve arabı ... Bunların Türkçülük olarak algıladığı birde antropolojik ırkçılık kavramları ve hatta ''kan hassası'' üzerinden dem vurduklar ''Arh+ milliyetçiliği'' vardır ki takdire şayandır.

Bizimde defalarca eleştirdiğimiz hatta yerden yere vurduğumuz bir devşirme sistemine söverler ki akıl almaz ...

Halbuki bu devşirme sistemin bize en büyük hediyesi Mehmet Akif Ersoy Beğ'i görmezler görmez istemezler niçin o bir müslüman o bir arnavuttur aslen etnik olarak . Fakat kavganın tam bu kısmında çöken ''ırk temelli'' Türkçülük anlayışlarının çatırtıları ve enkazı altında bırakmak yinede bizim gönlümüz el vermez .

Tarih tarihte değerlendirilir beyler diyoruz ve balkanlarda halen daha Türkler vardır ve hala birçok bölgesinde Türkçe konuşulmaktadır bu sizin sövdüğünüz Osmanlı eliyle yapılmıştır Osmanoğulları hanedanı tarafından hemide . Bu hanedan bu sistemi ve daha nice devlet geleneğini ardılı olduğu SELÇUKLU DEVLETİNDEN öğrenmişti . Bu tarihi miras kısmen sistematik olarak bozulma eğilimi gösterse nitekim son Osmanlı Padişahına kadar başı dik bir onurlu Türk olgusu mevcuttu. Bu mevcudatın en bariz göstergesi ise türlü hile ile İngiliz oyununa karşı Sultan Vahdettin Mustafa Kemal Paşa'yı Samsuna gönderebilmiş ve İstiklalin ilk teşkil yapılanmasını ve Kazım Karabekir'in son kalan orduyu emrine vermişti.

Velhasıl bu arkadaşlar Türkçülük davasını yanlış anlamakta ısrar etseler dahi içlerinden bir kişiyi kurtarabilir miyiz mantığında olduğumuz için kavgamızın ölçüsü muhakkak bir fikri dinamizme oturmuş bir sistematik Turancılık hıfzısıhhasıdır .

Bu durum bize yinede onları dışlamak yerine defalarca konuşmak gereğini isbat eder. Bu isbatın bir mucibi ve örneği ise yine Ebu Cehil ve Ebu Leheb'e karşı defalarca tebliğde bulunan Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed Mustafa (sav) olacaktı. Bizde yılmadan usanmadan bu arkadaşlara hatta Türkçü bir tabir ile bu andalarımza defalarca İslamiyete sövmenin Türkçülük olmadığını ha keza malesef 21.yy içerisinde halen daha hrıstıyan Türklerede sövgünün mantıksız olduğunu anlatacağız. Bu konuda ise bir mantıksızlık çuvalını nasıl başlarına geçirdiklerini söylemek isteriz bu arkadaşların .


Şimdi bu sözde Türkçüler İslamiyet'in bir arap dini olduğunu defaatle dile getirir Türklerin müslüman olmaması için dil dökerler. Fakat asla ve asla Türklerin bir Hristıyan hatta bir Musevi olmasına bırakınız sövmeyi en ufak bir yergiyi dahi layık görmezler. 

Şimdi bir TURANCI olarak aklıma geliyor bir Türk'ün arap olan bir Peygamber'e vahiy olunan bir dine inanmış olması mı yoksa ''siyonist köpekler'' eliyle tahrif olunan bir tevrata imanı mı yoksa tüm dünyayı kapitalist ve emperyalizmin kan gözyaşı üzerine kurmak istediği Vatikan'ın kendi çıkarlarına alet ettiği yine aslı bozuk incile mi iman etmeleri daha vahim daha içler acısıdır. Ve hani aklımıza gelen yine bununla bitmiyor acaba bu sözde ''sekülerist'' Türkçüler gerçekte Türk'ü İslam'dan kopararak onu inançsız ve şuursuz hümanist değerler safsatası altına gizlenmiş ''üstünsünüz'' diyagramı çerçevesinde ayinleşen toplantılarındaki gerçek maksat bu mudur ?


Türkleri tarihte defalarca ALLAH tarafından gönderilen dinden uzağa düştüğünde hangi tuzaklara düştüğünü görmekteyiz ki en basitten ilahi temellerin sonradan değişsede özü bozulmamış GÖK TÜRK TEK TANRI inancından kopan budist çine katılan uygurların halini görmez mi bunlar ?

Şimdiler daha yeni yeni İSLAM'ı idrak eden Doğu Türkistan'a karşı Çin ne diyor ya budist olun ya ölün ! Ya ateist marksist olun ya ölün ...

Ayrıca Rus Hükümeti ve Çin Hükümeti arasında yıllarca gah ''hrıstıyan oligarşik sömürü'' gah ''ateist ve budist kızıl emperyalizm'' tarafından yok edilmek istenen Turan toprakları bunlar için işgal edilecek bir ''toprak'' olmasına karşın bizim için o coğrafya topyekün bir diriliş namzetinin şuurunda ANADOLU TÜRK BİRLİĞİ sonrasında emperyal güçlere karşı tek cephe halinde cennete dönüştürülecek bir vahadır. Bu cenneti bizler kendimize istediğimiz kadar bize bu yolda yardım edecek tüm mazlum milletler içinde istiyoruz.Mazlum milletleri sömüren onları bir hayvandan farksız gören siyonist tezgaha karşı tek vücut İslam inancı ve Türklük ruhuna has silahlarımızla yekpare gülle olarak inmenin vaktini bekliyor bu bekleyiş sırasında fikrimizin burçlarından seslenmek yerine bizatihi milletimizi bu burçlara yükseltmenin yollarını arıyoruz biiznillah.


Türkçülük sevdamızdan bir an olsun geri hamle yapmadan,Ziya Gökalp'in dediği gibi bizlerede mazlum milletleri müdafaa şuurumuz için gah arap gah kürt diyeceklerdir. Cevabımız o engin bir Türkçü şuurla bezenmiş olan tarihi cevaptır...


''Bana kürt diyen soyca Türk olsa bile aslen piçtir''
(Ziya GÖKALP)

İnsanlık için tek kurtuluş : TÜRK BİRLİĞİ

Türk toprağı Asya’da bir büyük devlet,Asya Hun Kağanlığı bir büyük infilak ile yıkılmış ve ardında şiddetli bir şekilde kaos kuyularından fışkıran düzensizlik membası tüm coğrafyayı kaplamıştır.Ekonomik bir temelsizlik ise koskoca Türk aleminin neredeyse yok oluşuna gebe bir süreci meydana getirmiş tüm bunlar yetmezmiş gibi Türklük arasında türlü desise ile bir ayrılık fitnesi sokmayı başaran Çin prensleri sayıca,teknikçe ve erce Türk ile kıyaslanamayacak olan çaşıt çapulcuları ile Türk birliklerine taarruzlar düzenlemiş ve koskoca Türklük alemi bizatihi çöküşün ve yok oluşun eşiğinde yapayalnız bir mücadele içine düşmüştür.Evet tüm bunların kat be kat üstünde olan bir kıtlık ise Türk obalarını kırmış geçirmiş hayvancılık tükenmiş ve muzaffer Türk Kuvvetleri ne yapacaklarını bir bitişin eşiğinde düşünürken birden bir tufan gibi zihinlerde şimşekler çakmıştır..
Göç…Göç…Göç.. diye tüm asya Türklüğü bağrından koparırcasına bu fikir budun arasında etkili olmuş fakat
atayurt nasıl geride bırakılacaktır nasıl ataların mezarları Çinli yağılara bırakılacaktır ?
Göç…Göç…Göç..
Ne zaman ki aklımda ümitsizlik tufanlarından oluşan hezeyanlar ruhumda binler örs kuvvetinde patlasada atalarım aklıma gelir sessiz bir tefekküre dalarım.Nasıl bir çaresizliktir onları yurtlarından sürgün olmalarına sebep olmuş nasıl bir bitmişliktir bu ALLAHIM ? Yüzbinlerce Türk eri ve katunu binlerce kilometre yürümüş her konakladığı yerde yeni bir iman yeni bir aşk yeni bir heyecan ile atayurda hasretlik ile Türk toprağı meydana gelmiş umut kavgasında kaybeden ye’is olmuştur.
Evet bu sefer ki düşman her zamankinden güçlü her zamankinden şiddetli iken ilah-i nizam Türk’ü batıya göç etmesine vesile olmuş,aslında Türk’ü dünyanın dört bucağında ümitsizlik fidanlarının yerini ümit çınarlarının almasına yürütmüştür. Ve şimdi bizler ? Günlük hatta saatlik ve malesef dakikalık olarak yaşanan ümitsizlik bizleri kaos kuyusuna kendimiz atıyor ve nice gaflet ile belki bu şekilde bir ömür harcıyoruz,
koskoca bir ömür.
Değişen çağa ayak uydurmanın adının yalnızlık olduğu,değişen benliğimize isyan etmekten bit’ap düşmüş ruhlarımızda hergün bir yeni hezeyan kapımızı çalıyor.Defalarca bu kapının açılması ile bir tufan ile kendimizi kaybediyor globalizm çamçağından defalarca içerek esriyoruz. Sarhoş bir halde sadece nefes alan canlılar arasında kendimize yer arıyor buluyor ve baş köşeye oturuyoz. İşte şu çağda adına globalizm denilen illet malesef ki milletimizin gerek ruhuna gerekse tüm benliğine parelel duygularına,düşüncelerine sirayet etmiş robotlaşan bir insanlık aleminde en başta kaybettiğimiz hassamız:
- UMUDUMUZ ..!!
Globalizm kıskacının ağısında küçücük hatta zerre miktar hayra alamet şer ile karşılaştığımızda tüm savunma mekanizmamız çöküyor,buhranlar içinde kendimizi
kaybediyor ve çaresizlik içinde Türk olduğumuzun bırakın idrakine varmayı bunu tam zıd kutbu tüm hasletlerine küfredercesine ilahi mizana ters düşerek psikoloji ilminin bireye
dünyayı unutturmaktan başka bir işe yaramayan torbalar dolusu ”cennet elması” misali sunulan bizlerin şuurumuzu kaybettiren ilaçlarına mahkum bırakılıyoruz.Sonra birde esaret üzerine kahramanca dörtlükler yazıyor kendimizi avutuyoruz.. Bizlerden asırlar öncesinde ümitsizlik yangınında bütün çınarlarını kurban veren atalarımız gibi bizler göçe başlıyoruz.. Fakat bu göç tüm iyi niyetimize rağmen bizzat kendi öz kimliğimizden bir uzağa düşme aslında savrulma ve yine rüzgarın tekrar tekrar ümitsizlik yangının en alevli muhitinde zihnimizin kavrulması,simsiyah ruhlarda bir nokta kalsa Türklük zafer umut ediyoruz ye’is batağının olmayacaktır.
Globalizm diyerek aslında bir nevi ümit şevki ile durumun vehametini kapatmaya çalışıp en fazla ümit hırsızlığı ile kendi fikrimden çaldım.Aslında bizlerin türlü bahaneler ve maskeler altında umutlarımız çalınıyor yerlerine gündelik hırslar ile kaybetmeye mahkum kaybettikçe zelil bir halde çaresizleştirilen,uyutulan Türklüğümüze sahip çıkamyor,sahiplenenlere ise ”umut fakirin ekmeği diyor” geçiyorz oysaki kendimiz açlıktan ölüyoruz. Kıtlık ruhlarımızda obalarımızda değil..!
Bu çağdaki göç,görünen o ki yeni yurtlara doğru değil aksine son kalemiz son toprağımız son umudumuz Anadolu coğrafyasından kopuşa işaret.Fakat bizler Türklükten ümit kesen bir neslin torunları mıyız ki çilemizin arefesinde orucumuzu bozalım ? Kaç yüz yıldır Türklük ileri atılma,taarruz etmekten vazgeçmiş olsada bu sadece bir zihin aldatmacası
olduğunu görüyoruz ve tekrar tekrar belirtelim ki milli hasletlerimiz dipdiri durmaktadır.Capcanlı ve tazecik bir yağmur beklenmetedir Vey ırmağına özlem duyan Sakarya Nehri bize bunu doğruluyor. Fırat,Kızılırmak,Menderes ve gürül gürül Türklük çağıldayan nehirler ve içlerinden geçtikleri dağlar,obalar haykırıyor… Duyuyor musunuz ?
Tıpkı asırlar öncesinde atalarımızın duyduğu ve bir Gök Börü ardında göç değil sanki dünyayı fethe çıkan bir muzaffer ordunun edası ile duyduğu sesi duyuyoruz..!!
Göç…Göç…Göç
Bu sefer ise göç edeceğimiz yer ilkin kendi TÜRKLÜK şuurumuzla örülen Büyük Asya(Doğu)ile birlikte kaos,gözyaşı,kan ve zulm üzerine kurulu bu düzenin kurduğu tüm tuzakları yıkmaya göç.. Belki binlerce yıllık tarihi tevafuk belki binlerce yıllık milli öç ama illaki göç illahi göç. Bu yürüyüşümüzde atalarımızın izinden giderek kendimizi arayan adamlar olarak umudumuzu yitirmeden bunun kavgasını vererek yapacağımız göç başladı devam edecektir..!!
Yeniden Milli bir umut anaforunda kendimize yer bulmak için geç değil.
Yeniden ruhlarımızda iman,inanç ve aşk hissiyatına kavuşmak için geç değil ..!!

Ben'lik ve Benlik ikileminde tefrit sorgusu

Hukuk nedir diye sorulur ise,
tek cevabımız vardır elbette bizim..
Ne kapitalizm,ne faşizm,
Ne komünizm,ne siyonizm temellerinde bina olmus bir düşünce ve uygulamadır.

Hukuk ...
İçerisinde hak kavramının bulunduğu bu düsüncede nasıl beşeri sistemleri kabul edebiliriz ?
Nasıl insanın insani sömürge etmesinin adına hukuk denildiği bir demokrasi olgusuna güvenebilecektir insanlar ?

Hukuk tüm beşeri sistemleri red eden bir düzen hülyasina matuf yüreklerin tek hak olan yaşama hakkini elinden alan sisteme nasıl güvenebileceğini söyleyin ?

Hangi hukuk hangi yönetim şeklinde söyleyin faiz olmayacak sömürü olmayacak fitne olmayacak anarşi,kaos olmayacak var mıdır bunlari gerçeğe dökecek bir nizam ve bunlari yok edecek bir mizan ?

Yoktur,olamaz ve olmayacaktır.
Peki niçin ? Düşünün bir kere müslümanların zekat fikrinin toplumu düzene koyduğu hangi sivil toplum örgütü icat edilmiştir ?
Hangi sistem işçinin alın terinin kurumasi zaman ölçüsünde hakkini ver demiştir ?
Emek-sermaye-toplum denklemleri kurulur arz-talep eğrileri hesap edilir peki sonuc ?

Alti milyar insanın içinde toplam rahat yaşayan var mıdır bir milyon kişi ? 

İşte hukuk dediğimizde bu sayısal oranini yine çok verdiğimiz sözde elit ve oligarşik yeni nesil nemrutlar yok edilecek !!...

New-york meydanlarından
Moskova alanlarina oradan Pekin caddelerine insanlar görecek zulm eden hak yiyen hukuk bilmeyen adalet dağıtmayan yöneticilerin pasli vinçler ucunda sallanan bedenlerini ...

İnsanlar korkacak,insanlar irkilecek,titreyecek ve kendine gelecek ...

Artık Kabilleri yok edecek yeni neslin Habilleri,biiznillah !!..

Hukuk nedir ?
Hukuk,emperyalist İngiliz elinden Türk'ün öz yurdu balkanlar,kırım,kuzey afrika,ortadoğu,kafkaslar ve tabi anadolu'yu almasıdır .
Biz hukuk denilince bunu anlıyoruz.Yoksa ne hakim saltanatını ne savcılık faşizmini ne cezaevi terörü ne mahkeme adaletsizliği ...

Biz kendi sultanin yanlış hüküm verdiği zaman kolunun kesilmesi hükmü veren hakimleri ve bu düzeni sağlayan hükümdarları anlıyoruz .

Hak,hukuk,adalet
Milliyetçi Hareket şuurundan hareketle bir nesil inşaasının tuğla tuğla zirveye en zirveye çıktığını biliyoruz,görüyoruz ...

Korkumuz yoktur,cesaretimizi ölçebilir olan yaratilmis tek terazi tanımıyoruz !!..

Zaferimizi tartacak,gayenin,hizmetin mükafatini ise biz muhakkak şaşmaz bir tartı olan Allah'ın mizanına iman ediyoruz.


Bu iman,bizlere şimşekler misali hız veriyor yaşamak şehadet için oldugu ölçüde muhakkak ab-ı hayat membasına dayanan defalarca dua dua yalvaran dudaklarımız haykırıyor:


- Zulme,sessiz kalan zalimdir !!...

Sessiz kalmamak,hukuk ölçüsünde kan dökme zamanıdır artık. Evet yine hukuk çünkü kılıç çekilecek düşman düşecek bize tüküren olacak işte o an !!..
İşte o an biz duracak,düşünecek ve sessizlık içinde o düsmani boğacak bir imana kavuşacak ki ruhlar nefs galip gelmesin milletimizin dini yolunda bu kavgada .

Kavga,isyan ve adalet ..

Mücadele,devrim ve hak ...


İSLAM’A HEDİYE DEVRİMLERE REDDİYE !!..

Bugün bir kez daha anladım ki, İslamsız devlet mümkün olmayacağı gibi devletsiz İslam o şiddetle mümkün değildir… İslam ki bireyin secdedeki alnına ait bir toz değildir çünkü.
İslam cihad tufanında tozun dumana karıştığı bir anda son nefes ile indirmektir Hakk rızası için Halk ile zülfikarı Allahın tüm varlık şuurunu idrak etmemize karşın yok gibi yaşatan emperyalist ve bizatihi kefere düzenin boynuna.
Ve aynı mücadele aşkı ile esir Türk coğrafyasının istiklal kandilini yakarak mazlum milletlere payitaht istanbuldan hüküm verebilmektir. Yoksa son halife ve hatta son Türk kağanın bu kandilin yakılması için düştüğü batı cehenneminin yangınından bir kıvılcımı getirip Ankara ortasında yakmak olamaz.

Bizim Kurtuluş Savaşından sonra gerçekten düşmandan kurtulduk zannı ile gerek siyaseten ve gerekse toplumsal açıdan şu an dahi kimsenin anlamadığı devrimlere harcanacak olan zaman Türk Dünyası ile irtibatın arttırılması için harcanmış olsa şimdi çok farklı bir Türkiye olacaktı.Ne içindi bu devrimler ? Muasır medeniyetler için lafının arkasındaki türlü cinayetin ve İslama ihanet içeren bugün vesikalanmış birer Batıcılık hayranlığının birer tezahürüdür. Dikkat edelim ki batı hayranlığı değil batıcılık hayranlığı diyorum çünkü İttihat Terakkinin her yerde batı nizamını yerleştirmek isteyen M.Esat Bozkurt zihniyetli bir devrimciler kadrosu memleketin topyekün Hristıyan dinine geçmesi ile Batıcılığın tamam olacağını yani medeni olacağını düşünüyordu.Bu düşüncenin ise eylem mantığını başta M.Kemal Atatürk ve İsmet İnönü kadrosu başarıya ulaştırmak için türlü çaba harcamışlardır. Şimdi laisizm hayranı bir çok ‘’yiğit’’ arkadaş gerek şahşen gerekse türlü zerrecikten oluşan sözde fikir içeren aslında solucanın dahi idrak hafsalasından geçirmeye ar edeceği düşüncelerini sıralayacaktır. Adımızı çıkaracaklardır beynelmilel İslamcıdan hain ve oportünist kelp maneviyatına has birey olduğuma falan filan.

Evet Anadolu toprağı camilerden çıkarılan son Kelime-i Tevhid sancaklarının altında ALLAH ALLAH denilerek kurtarılmış ve hatta öncesinde yani Çanakkale’de bizzat İngiliz generallerin günlüklerine geçmiş olan ‘’biz orada Osmanlılar ile değil Yeşil sarıklılar savaştık ve sanıyorum bu yüzden yenildik.’’ Demiştir. Evet yeşil sarıklılar …
Bu iman aksiyonun Müslüman Türk’ün son hamle ile düşmanın son kale Anadoludan atılması ile düşmandan istiklal bir nebze sağlanmıştı. Son temizlik ise Anadoluda lokal düzeyde ve hatta bazen topyekün soy kırımlara girişen rum,ermeni ve yunan ardıllarınında temizlenmesi ile Anadolu rahat bir nefes almaya başlıyordu. Bu rahatlık ise bizzat Osmanlı bakiyesi topraklarda el üstünde tutulan kürt,ermeni ve hatta laz ve Çerkezlerin isyanları ile bozulacaktı
Son isyanların ise ‘’orantılı güç’’ ile bastırılıyor olmasına karşın bir konu es geçiliyordu :
-    İslam !! …

Acun'da huzur için ne gereklidir ?