15 Ağustos 2013 Perşembe

İnsanlık için tek kurtuluş : TÜRK BİRLİĞİ

Türk toprağı Asya’da bir büyük devlet,Asya Hun Kağanlığı bir büyük infilak ile yıkılmış ve ardında şiddetli bir şekilde kaos kuyularından fışkıran düzensizlik membası tüm coğrafyayı kaplamıştır.Ekonomik bir temelsizlik ise koskoca Türk aleminin neredeyse yok oluşuna gebe bir süreci meydana getirmiş tüm bunlar yetmezmiş gibi Türklük arasında türlü desise ile bir ayrılık fitnesi sokmayı başaran Çin prensleri sayıca,teknikçe ve erce Türk ile kıyaslanamayacak olan çaşıt çapulcuları ile Türk birliklerine taarruzlar düzenlemiş ve koskoca Türklük alemi bizatihi çöküşün ve yok oluşun eşiğinde yapayalnız bir mücadele içine düşmüştür.Evet tüm bunların kat be kat üstünde olan bir kıtlık ise Türk obalarını kırmış geçirmiş hayvancılık tükenmiş ve muzaffer Türk Kuvvetleri ne yapacaklarını bir bitişin eşiğinde düşünürken birden bir tufan gibi zihinlerde şimşekler çakmıştır..
Göç…Göç…Göç.. diye tüm asya Türklüğü bağrından koparırcasına bu fikir budun arasında etkili olmuş fakat
atayurt nasıl geride bırakılacaktır nasıl ataların mezarları Çinli yağılara bırakılacaktır ?
Göç…Göç…Göç..
Ne zaman ki aklımda ümitsizlik tufanlarından oluşan hezeyanlar ruhumda binler örs kuvvetinde patlasada atalarım aklıma gelir sessiz bir tefekküre dalarım.Nasıl bir çaresizliktir onları yurtlarından sürgün olmalarına sebep olmuş nasıl bir bitmişliktir bu ALLAHIM ? Yüzbinlerce Türk eri ve katunu binlerce kilometre yürümüş her konakladığı yerde yeni bir iman yeni bir aşk yeni bir heyecan ile atayurda hasretlik ile Türk toprağı meydana gelmiş umut kavgasında kaybeden ye’is olmuştur.
Evet bu sefer ki düşman her zamankinden güçlü her zamankinden şiddetli iken ilah-i nizam Türk’ü batıya göç etmesine vesile olmuş,aslında Türk’ü dünyanın dört bucağında ümitsizlik fidanlarının yerini ümit çınarlarının almasına yürütmüştür. Ve şimdi bizler ? Günlük hatta saatlik ve malesef dakikalık olarak yaşanan ümitsizlik bizleri kaos kuyusuna kendimiz atıyor ve nice gaflet ile belki bu şekilde bir ömür harcıyoruz,
koskoca bir ömür.
Değişen çağa ayak uydurmanın adının yalnızlık olduğu,değişen benliğimize isyan etmekten bit’ap düşmüş ruhlarımızda hergün bir yeni hezeyan kapımızı çalıyor.Defalarca bu kapının açılması ile bir tufan ile kendimizi kaybediyor globalizm çamçağından defalarca içerek esriyoruz. Sarhoş bir halde sadece nefes alan canlılar arasında kendimize yer arıyor buluyor ve baş köşeye oturuyoz. İşte şu çağda adına globalizm denilen illet malesef ki milletimizin gerek ruhuna gerekse tüm benliğine parelel duygularına,düşüncelerine sirayet etmiş robotlaşan bir insanlık aleminde en başta kaybettiğimiz hassamız:
- UMUDUMUZ ..!!
Globalizm kıskacının ağısında küçücük hatta zerre miktar hayra alamet şer ile karşılaştığımızda tüm savunma mekanizmamız çöküyor,buhranlar içinde kendimizi
kaybediyor ve çaresizlik içinde Türk olduğumuzun bırakın idrakine varmayı bunu tam zıd kutbu tüm hasletlerine küfredercesine ilahi mizana ters düşerek psikoloji ilminin bireye
dünyayı unutturmaktan başka bir işe yaramayan torbalar dolusu ”cennet elması” misali sunulan bizlerin şuurumuzu kaybettiren ilaçlarına mahkum bırakılıyoruz.Sonra birde esaret üzerine kahramanca dörtlükler yazıyor kendimizi avutuyoruz.. Bizlerden asırlar öncesinde ümitsizlik yangınında bütün çınarlarını kurban veren atalarımız gibi bizler göçe başlıyoruz.. Fakat bu göç tüm iyi niyetimize rağmen bizzat kendi öz kimliğimizden bir uzağa düşme aslında savrulma ve yine rüzgarın tekrar tekrar ümitsizlik yangının en alevli muhitinde zihnimizin kavrulması,simsiyah ruhlarda bir nokta kalsa Türklük zafer umut ediyoruz ye’is batağının olmayacaktır.
Globalizm diyerek aslında bir nevi ümit şevki ile durumun vehametini kapatmaya çalışıp en fazla ümit hırsızlığı ile kendi fikrimden çaldım.Aslında bizlerin türlü bahaneler ve maskeler altında umutlarımız çalınıyor yerlerine gündelik hırslar ile kaybetmeye mahkum kaybettikçe zelil bir halde çaresizleştirilen,uyutulan Türklüğümüze sahip çıkamyor,sahiplenenlere ise ”umut fakirin ekmeği diyor” geçiyorz oysaki kendimiz açlıktan ölüyoruz. Kıtlık ruhlarımızda obalarımızda değil..!
Bu çağdaki göç,görünen o ki yeni yurtlara doğru değil aksine son kalemiz son toprağımız son umudumuz Anadolu coğrafyasından kopuşa işaret.Fakat bizler Türklükten ümit kesen bir neslin torunları mıyız ki çilemizin arefesinde orucumuzu bozalım ? Kaç yüz yıldır Türklük ileri atılma,taarruz etmekten vazgeçmiş olsada bu sadece bir zihin aldatmacası
olduğunu görüyoruz ve tekrar tekrar belirtelim ki milli hasletlerimiz dipdiri durmaktadır.Capcanlı ve tazecik bir yağmur beklenmetedir Vey ırmağına özlem duyan Sakarya Nehri bize bunu doğruluyor. Fırat,Kızılırmak,Menderes ve gürül gürül Türklük çağıldayan nehirler ve içlerinden geçtikleri dağlar,obalar haykırıyor… Duyuyor musunuz ?
Tıpkı asırlar öncesinde atalarımızın duyduğu ve bir Gök Börü ardında göç değil sanki dünyayı fethe çıkan bir muzaffer ordunun edası ile duyduğu sesi duyuyoruz..!!
Göç…Göç…Göç
Bu sefer ise göç edeceğimiz yer ilkin kendi TÜRKLÜK şuurumuzla örülen Büyük Asya(Doğu)ile birlikte kaos,gözyaşı,kan ve zulm üzerine kurulu bu düzenin kurduğu tüm tuzakları yıkmaya göç.. Belki binlerce yıllık tarihi tevafuk belki binlerce yıllık milli öç ama illaki göç illahi göç. Bu yürüyüşümüzde atalarımızın izinden giderek kendimizi arayan adamlar olarak umudumuzu yitirmeden bunun kavgasını vererek yapacağımız göç başladı devam edecektir..!!
Yeniden Milli bir umut anaforunda kendimize yer bulmak için geç değil.
Yeniden ruhlarımızda iman,inanç ve aşk hissiyatına kavuşmak için geç değil ..!!

0 yorum:

Yorum Gönder

Acun'da huzur için ne gereklidir ?